Başyazı. Fransız yorgunluğu

Müziğin bir zamanlar bu erdeme sahip olması bekleniyorduysa da, artık ruhu dinlendirmiyor. Aynı şey kültür için de söylenebilir. Perşembe akşamı, Filistin yanlısı aktivistler, İsrail Filarmoni Orkestrası'nın Paris'teki bir konserini sis bombalarıyla engellemeye çalıştı. Dört kişi gözaltına alındı. Bu olaylar, kamuoyunda İsrail-Filistin çatışması konusunda artan kutuplaşmanın yaşandığı ve ne yazık ki kamuoyu tartışmalarının odak noktası haline geldiği bir dönemde meydana geldi.
İsrail'in Fransa büyükelçisi, katıldığı konserden bir gün sonra, "Fransızlar, İsrail ile Hamas arasındaki savaşın istismarından bıktı" dedi. Joshua Zarka'nın gözlemi, tartışmasız doğru. Ancak, gerçekliğin karmaşıklığını basit bir yüzleşmeye indirgeyen Maniheist yaklaşımın ötesine geçip, insan hakları ve demokrasinin temellerini bir şekilde çarpıttığını kabul eden dinsel bir bakış açısından kurtulsa, daha da doğru olurdu.
Çünkü, kabul edelim ki, siyasi eylem ve düşüncenin bu radikalleşmesi nihayetinde bizi yıpratıyor, gerginliğe yol açıyor ve öfkeye sebep oluyor. Tam bir çile. Bilinmeyen bir mucize eseri, din, Aydınlanma Çağı'ndan beri her türlü engizisyondan kendini güvende hisseden Fransız toplumu üzerindeki etkisini yeniden sağladı. Bugün ise gördüğümüz tek şey, cemaatçilik ve kimlik siyasetinin kakofonisi, bir medya haçlı seferi ve dindar müdahalesi.
Artık Fransız değil, Yahudi, Müslüman, Katolik, Yahudi-Hristiyan veya inançsız; vatandaş değil, antisemit, İslamcı-solcu, İslamofobik, antisiyonist, Yahudi düşmanı, ırkçı veya antifaşist. Evet, sayısız Fransız artık bıktı. Etiketlenmekten, artık kendi başına düşünememekten, akla meydan okuyan bir çatışmanın esiri olmaktan, diyalog imkânsızlığıyla karşılaşmaktan, laikliğin her geçen gün biraz daha parçalanmasını görmekten bıktı.
Les Dernières Nouvelles d'Alsace



